İki çay alabilir miyim ben. Biri bana diğeri çocukluğuma..

Küçücük bir köyde kocaman zihinleriyle yaşayan çocuklardık biz. Belki biraz perişan ama çok mutlu çocuklardık. Her gün yeni bir maceraya uyanan, sabahları erkenden kalkıp o anki popüler eğlenceleri neyse ona koşan, doğal, enerjik, biraz yaramaz, bir yandan da yerine getirmesi gereken sorumlulukları olan, çoğu şeye heves ve eğlence ile bakan, bolca hayal kurabilen çocuklardık. Sobamız vardı, herkesi aynı odada toplayan. Elektrikler gidince hikaye dinler gelince de mumları söndürmek için yarış yapardık. Çoraptan top, yastıktan ev, çamurdan bardak, çanak çömlek, ayakkabıdan araba yapar, kurbağa yavrularını balık sanar ve yakalamaya çalışırdık. Sanki çok eski, çok uzak geliyor şu an. Yaşanmış, bitmiş ve bir daha yaşanamayacak gibi, özlemle anılan, akla gelince insanda koyu bir tebessüm ve donuk ama parlayan bir bakış bırakan şu meşhur zamanlar… ve o zamanlardan kalan bir çocuk var içimizde bizimle birlikte yaşamaya çalışan. Ona iyi bakın.
Ne diyordu şair;
“İki çay alabilir miyim ben. Biri bana diğeri çocukluğuma..”

Yorum bırakın